Tarık Suresi (Târık Sûresî) okunuşu ve anlamı

وَالسَّمَاءِ وَالطَّارِقِ (١)

1-)

Diyanet: Göğe ve târıka andolsun.

Diyanet Vakfı: Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına) yemin ederim.

E. Hamdi Yazır: Andolsun o göğe ve Târık'a,

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ (٢)

2-)

Diyanet: Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?

Diyanet Vakfı: Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin?

E. Hamdi Yazır: Târık nedir, bildin mi?

النَّجْمُ الثَّاقِبُ (٣)

3-)

Diyanet: O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.

Diyanet Vakfı: (O, karanlığı) delen yıldızdır.

E. Hamdi Yazır: O, karanlığı delen yıldızdır.

إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ (٤)

4-)

Diyanet: Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.

Diyanet Vakfı: Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

E. Hamdi Yazır: Hiçbir nefis yoktur ki başında bir denetleyici bulunmasın.

فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ (٥)

5-)

Diyanet: Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.

Diyanet Vakfı: İnsan neden yaratıldığına bir baksın!

E. Hamdi Yazır: Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın.

خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ (٦)

6-)

Diyanet: Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.

Diyanet Vakfı: Atılan bir sudan yaratıldı.

E. Hamdi Yazır: Atılan bir sudan yaratıldı.

يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ (٧)

7-)

Diyanet: Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

Diyanet Vakfı: (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.

E. Hamdi Yazır: O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.

إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ (٨)

8-)

Diyanet: Şüphesiz Allah'ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.

Diyanet Vakfı: İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

E. Hamdi Yazır: Elbette Allah'ın onu döndürmeye gücü yeter.

يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ (٩)

9-)

Diyanet: Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!

Diyanet Vakfı: Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün

E. Hamdi Yazır: O gün bütün sırlar yoklanıp, meydana çıkarılır.

فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ (١٠)

10-)

Diyanet: (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.

Diyanet Vakfı: O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

E. Hamdi Yazır: İnsanın o gün ne bir gücü vardır, ne de bir yardımcısı.

وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ (١١)

11-)

Diyanet: Yağmurlu göğe andolsun,

Diyanet Vakfı: Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,

E. Hamdi Yazır: Andolsun o dönüşlü göğe,

وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ (١٢)

12-)

Diyanet: Yarık yarık çatlamış yere andolsun.

Diyanet Vakfı: (Nebat ile) yarılan yere ,

E. Hamdi Yazır: O yarılıp çatlayan yere,

إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ (١٣)

13-)

Diyanet: Şüphesiz o Kur'an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.

Diyanet Vakfı: Şüphesiz Kur'an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.

E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz Kur'ân, ayırıcı bir sözdür.

وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ (١٤)

14-)

Diyanet: O, boş bir söz değildir.

Diyanet Vakfı: O, asla bir şaka değildir.

E. Hamdi Yazır: O asla bir şaka değildir.

إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا (١٥)

15-)

Diyanet: Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,

Diyanet Vakfı: Onlar bir tuzak kurarlar,

E. Hamdi Yazır: Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar.

وَأَكِيدُ كَيْدًا (١٦)

16-)

Diyanet: Ben de bir tuzak kurarım.

Diyanet Vakfı: Ben de bir tuzak kurarım.

E. Hamdi Yazır: Ben de hilelerine karşılık veririm.

فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا (١٧)

17-)

Diyanet: Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!

Diyanet Vakfı: Onun için Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).

E. Hamdi Yazır: Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. Ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim