Mearic Suresi Elmalılı Hamdi Yazır Meali (Me'âric Sûresî)

سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ. (١)

1-) Bir isteyen, olacak azabı istedi.

لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ. (٢)

2-) Kâfirler için onu savacak yok.

مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ. (٣)

3-) O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır.

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ. (٤)

4-) Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا. (٥)

5-) O halde güzel bir sabır ile sabret.

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا. (٦)

6-) Çünkü onlar onu uzak görürler.

وَنَرَاهُ قَرِيبًا. (٧)

7-) Biz ise onu yakın görüyoruz.

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ. (٨)

8-) O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ. (٩)

9-) Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا. (١٠)

10-) Dost dostun halini soramaz.

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ. (١١)

11-) Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,

وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ. (١٢)

12-) Eşini ve kardeşini,

وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ. (١٣)

13-) Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,

وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ. (١٤)

14-) Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى. (١٥)

15-) Hayır, o alevlenen bir ateştir.

نَزَّاعَةً لِلشَّوَى. (١٦)

16-) Derileri kavurur, soyar.

تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى. (١٧)

17-) Çağırır, sırtını dönüp gideni,

وَجَمَعَ فَأَوْعَى. (١٨)

18-) Mal toplayıp kasada yığanı,

إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا. (١٩)

19-) Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا. (٢٠)

20-) Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا. (٢١)

21-) Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

إِلَّا الْمُصَلِّينَ. (٢٢)

22-) Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ. (٢٣)

23-) Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ. (٢٤)

24-) Onların mallarında belli bir hak vardır,

لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ. (٢٥)

25-) Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ. (٢٦)

26-) Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.

وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ. (٢٧)

27-) Rablerinin azabından korkarlar.

إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ. (٢٨)

28-) Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ. (٢٩)

29-) Onlar ki ırzlarını korurlar.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ. (٣٠)

30-) Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ. (٣١)

31-) Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ. (٣٢)

32-) Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ. (٣٣)

33-) Şahitliklerinde dürüsttürler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ. (٣٤)

34-) Namazlarına devam ederler.

أُولَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ. (٣٥)

35-) İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ. (٣٦)

36-) Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar:

عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ. (٣٧)

37-) Sağdan ve soldan bölük bölük.

أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ. (٣٨)

38-) Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ. (٣٩)

39-) Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.

فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ. (٤٠)

40-) Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter.

عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ. (٤١)

41-) Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ. (٤٢)

42-) O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ. (٤٣)

43-) O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ. (٤٤)

44-) Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. Ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim