إِذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ (١)
1-)
Diyanet: Gök yarıldığı zaman,
Diyanet Vakfı: Gökyüzü yarıldığı zaman,
E. Hamdi Yazır: Gök çatladığı vakit,
وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ (٢)
2-)
Diyanet: Yıldızlar saçıldığı zaman,
Diyanet Vakfı: Yıldızlar döküldüğü zaman,
E. Hamdi Yazır: Yıldızlar döküldüğü vakit,
وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ (٣)
3-)
Diyanet: Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
Diyanet Vakfı: Denizler birbirine katıldığı zaman,
E. Hamdi Yazır: Denizler yarılıp akıtıldığı vakit,
وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ (٤)
4-)
Diyanet: Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
Diyanet Vakfı: Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
E. Hamdi Yazır: Kabirlerin içi dışına getirildiği vakit,
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ (٥)
5-)
Diyanet: Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
Diyanet Vakfı: İnsanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.
E. Hamdi Yazır: Herkes neyi önünden gönderdiğini ve neyi geri bıraktığını bilir.
يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ (٦)
6-)
Diyanet: Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Diyanet Vakfı: Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?
E. Hamdi Yazır: Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ (٧)
7-)
Diyanet: Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Diyanet Vakfı: O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp,ölçülü bir biçim verdi.
E. Hamdi Yazır: O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi.
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَا شَاءَ رَكَّبَكَ (٨)
8-)
Diyanet: Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Diyanet Vakfı: Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.
E. Hamdi Yazır: Seni dilediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ (٩)
9-)
Diyanet: Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
Diyanet Vakfı: Hayır! Siz yine de dini yalanlıyorsunuz.
E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, siz cezayı yalanlıyorsunuz.
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ (١٠)
10-)
Diyanet: Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Diyanet Vakfı: Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var,
E. Hamdi Yazır: Oysa üzerinizde koruyucular var.
كِرَامًا كَاتِبِينَ (١١)
11-)
Diyanet: Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Diyanet Vakfı: Değerli yazıcılar var,
E. Hamdi Yazır: Değerli yazıcılar
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ (١٢)
12-)
Diyanet: Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
Diyanet Vakfı: Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.
E. Hamdi Yazır: Onlar, siz her ne yaparsanız bilirler
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ (١٣)
13-)
Diyanet: Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
Diyanet Vakfı: İyiler muhakkak cennettedirler,
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz iyiler nimet içindedirler.
وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ (١٤)
14-)
Diyanet: Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
Diyanet Vakfı: Kötüler de cehennemdedirler.
E. Hamdi Yazır: Kötüler de cehennemdedirler.
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ (١٥)
15-)
Diyanet: Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
Diyanet Vakfı: Ceza gününde oraya girerler.
E. Hamdi Yazır: Ceza günü ona girecekler.
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَ (١٦)
16-)
Diyanet: Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
Diyanet Vakfı: Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.
E. Hamdi Yazır: Onlar o cehennemin gözünden kaçamazlar.
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ (١٧)
17-)
Diyanet: Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
Diyanet Vakfı: Ceza günü nedir bilir misin?
E. Hamdi Yazır: Ceza gününün ne olduğunu sen bilir misin?
ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ (١٨)
18-)
Diyanet: Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
Diyanet Vakfı: Evet, bilir misin? Nedir acaba o ceza günü?
E. Hamdi Yazır: Evet, bilir misin nedir acaba o ceza günü?
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ (١٩)
19-)
Diyanet: O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır.
Diyanet Vakfı: O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah'a kalmıştır.
E. Hamdi Yazır: O gün, hiç kimsenin başkası için hiçbir şeye sahip olamadığı gündür. O gün buyruk yalnız Allah'ındır.
Diğer Sitelerimiz
Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. Ses dosyaları da eklenecektir.