Gaşiye Suresi (Ğâşiye Sûresî) okunuşu ve anlamı

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ (١)

1-)

Diyanet: Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

E. Hamdi Yazır: O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet'in haberi sana geldi mi?

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ (٢)

2-)

Diyanet: O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir.

Diyanet Vakfı: O gün bir takım yüzler zelildir,

E. Hamdi Yazır: Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.

عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ (٣)

3-)

Diyanet: Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır.

Diyanet Vakfı: Durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur,

E. Hamdi Yazır: Çalışmış, yorulmuştur.

تَصْلَى نَارًا حَامِيَةً (٤)

4-)

Diyanet: Kızgın ateşe girerler.

Diyanet Vakfı: Kızgın ateşe girer.

E. Hamdi Yazır: Kızışmış bir ateşe girer.

تُسْقَى مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ (٥)

5-)

Diyanet: Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler.

Diyanet Vakfı: Onlara kaynar su pınarından içirilir.

E. Hamdi Yazır: Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir.

لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِنْ ضَرِيعٍ (٦)

6-)

Diyanet: Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.

Diyanet Vakfı: Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur,

E. Hamdi Yazır: Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur.

لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِنْ جُوعٍ (٧)

7-)

Diyanet: O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.

Diyanet Vakfı: O ise ne besler ne de açlığı giderir.

E. Hamdi Yazır: O da ne besler, ne de açlığı giderir.

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ (٨)

8-)

Diyanet: O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar.

Diyanet Vakfı: O gün bir takım yüzler de vardır ki, mutludurlar,

E. Hamdi Yazır: Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludur.

لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ (٩)

9-)

Diyanet: Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar.

Diyanet Vakfı: (dünyadaki) çabalarından hoşnut olmuşlardır,

E. Hamdi Yazır: Yaptığından hoşnuttur.

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ (١٠)

10-)

Diyanet: Yüksek bir cennettedirler.

Diyanet Vakfı: Yüce bir cennettedirler.

E. Hamdi Yazır: Yüksek bir cennettedir.

لَا تَسْمَعُ فِيهَا لَاغِيَةً (١١)

11-)

Diyanet: Orada hiçbir boş söz işitmezler.

Diyanet Vakfı: Orada boş bir söz işitmezler.

E. Hamdi Yazır: Orada boş bir söz işitmez.

فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ (١٢)

12-)

Diyanet: Orada akan bir kaynak vardır.

Diyanet Vakfı: Orada (cennette) devamlı akan bir pınar,

E. Hamdi Yazır: Orada akan bir kaynak,

فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ (١٣)

13-)

Diyanet: Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.

Diyanet Vakfı: Yükseltilmiş tahtlar,

E. Hamdi Yazır: Yükseltilmiş divanlar,

وَأَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌ (١٤)

14-)

Diyanet: Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.

Diyanet Vakfı: Konulmuş kadehler,

E. Hamdi Yazır: Konulmuş kadehler,

وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ (١٥)

15-)

Diyanet: Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.

Diyanet Vakfı: Sıra sıra dizilmiş yastıklar,

E. Hamdi Yazır: Dizilmiş koltuklar, yastıklar,

وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ (١٦)

16-)

Diyanet: Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.

Diyanet Vakfı: Serilmiş halılar vardır.

E. Hamdi Yazır: Serilmiş halılar vardır.

أَفَلَا يَنْظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ (١٧)

17-)

Diyanet: Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!

Diyanet Vakfı: (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar mı?

E. Hamdi Yazır: Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış?

وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ (١٨)

18-)

Diyanet: Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!

Diyanet Vakfı: Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?

E. Hamdi Yazır: Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş?

وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ (١٩)

19-)

Diyanet: Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!

Diyanet Vakfı: Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı?

E. Hamdi Yazır: Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş?

وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ (٢٠)

20-)

Diyanet: Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!

Diyanet Vakfı: Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

E. Hamdi Yazır: Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ (٢١)

21-)

Diyanet: Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.

Diyanet Vakfı: O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.

E. Hamdi Yazır: Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün.

لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ (٢٢)

22-)

Diyanet: Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.

Diyanet Vakfı: Onların üzerinde bir zorba değilsin.

E. Hamdi Yazır: Onların üzerinde bir zorba değilsin.

إِلَّا مَنْ تَوَلَّى وَكَفَرَ (٢٣)

23-)

Diyanet: Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.

Diyanet Vakfı: Ancak yüz çevirir inkâr ederse,

E. Hamdi Yazır: Ancak kim yüz çevirir ve kâfir olursa,

فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ (٢٤)

24-)

Diyanet: Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.

Diyanet Vakfı: İşte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır.

E. Hamdi Yazır: Allah ona en büyük azap ile azap edecek.

إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ (٢٥)

25-)

Diyanet: Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.

Diyanet Vakfı: Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir.

E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz onlar döne dolaşa bize gelecekler.

ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ (٢٦)

26-)

Diyanet: Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

Diyanet Vakfı: Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

E. Hamdi Yazır: Sonra da bize hesap verecekler.

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. Ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim